Erişilebilirlik

Fransa'da Olaylar Bastırılamıyor


Paris’in kenar mahallelerinde 27 Ekim’de başlayan şiddet olayları bastırılamıyor. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın, başkente ve ülkenin başka bölgelerine yayılan olayların derhal sona erdirileceği ve suçluların cezalandırılacağı şeklindeki açıklamasına rağmen, eylemler sürüyor.

Dün geceki olaylarda, bin 400 araç yakıldı, çok sayıda polis memuru yaralandı, 400 kişi tutuklandı. Olayların başladığı günlerde dövülen 60 yaşındaki bir Fransız ise tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.

Gözlemcilere göre, eylemcilerin çoğunu oluşturan Kuzey Afrikalı gençler, işsizlikle ırkçılıktan duydukları tepki nedeniyle şiddete başvuruyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy ise, bugün Avrupa Birliği üyelerine ülkesinin tehlikeli ve ırkçı olmadığını söyledi.

Fransız başkentini çevreleyen varoşları yangın yerine çeviren gece ayaklanmaları, 12’inci gecesine girerken yakılan araç sayısı 1295’i ve bina sayısı 50’yi aştı. Fransa geneline sıçrayan olaylar, başlangıçta varoşlarla sınırlıyken önceki gece Paris içlerine de yansıdı ve başkentin lüks semtlerinden 3. ve 17. Bucak’ta (arrondissement) 11 araba yakıldı, 30 kişi tutuklandı. Ülke çapında tutuklu sayısı 312’yi bulurken, küçük gruplar halinde hareket eden kundakçıların erişkin sayılmayan yaşta gençlerden oluşması dikkati çekiyor. Hiç bekletilmeden mahkemeye çıkarılmalarına karşın iki ila üç aya kadar tecilli hapis ve zorunlu çalışma cezaları psikolojik anlamda etkisiz kalırken, gerek aileler, gerekse yetkililer tarafından yapılan sükunet çağrıları yanıtsız kalıyor. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın olayların tüm Fransa’yı sarmasına karşın suskunluğu muhalefet tarafından "anlaşılmaz" nitelenirken, kendi partisi Halkçı Birlik’te de huzursuzluk yaratıyor.

Fransız basınında "çeteler" ya da "ayaklanmacılar" olarak tanımlanan isyancı gençlerin önce düzensiz saldırıları, giderek organize oluyor. Güvenlik güçleri başkentin Evry banliyösünde bir molotof kokteyli atölyesi ortaya çıkardı, Orta Avrupa’dan kaçak geldiği ileri sürülen ağır savaş silahları ele geçirdi.

Fransa 1968 Mayıs’ından sonra yakın tarihinin ikinci büyük "gençlik" isyanı ve en vahim siyasal kriziyle karşı karşıya. Ülkeyi saran yeni şiddet dalgasının, üniversite gençliğinin ayaklandığı 1968’dekinden farkı, kundakçı gençlerin ortak özelliğinin Müslüman göçmen çocukları olmaları ve işsizliğin %50 oranında etkilediği varoşlardan çıkmaları.

Marianne dergisinde yayımlanan bir yorumda gazeteci Frederic Ploquin, toplumsal patlamanın odağındaki varoşları "Etnik çeteleri, İslamcıları ve yeraltı kaçakçılığıyla gerçek anlamda toplum karşıtı ve içine kapalı bir dünya, Fransız cumhuriyetine kafa tutuyor" sözleriyle tarif ediyor. Ünlü yazar ve gazeteci Jean François Kahn ise, "melek" solcuları sığ bir yoksulluk edebiyatıyla körleşmek, "yalnız pazu çalıştıran" sağcıları da Le Pen’ciliğe sığınmakla suçluyor.

Her kafadan bir sesin çıktığı Fransa’da aydınlar, bir televizyon platosundan diğerine koşarken "Nasıl bu noktaya gelindi"yi tartışadursun, gerek yetkililer gerekse basın ülkeyi saran şiddet dalgasının ırkçılık, yoksulluk gibi parametrelerini sıralıyor, ancak bu boyuta ulaşmasının mantığını çözmekte zorlanıyorlar. Çünkü tüm elverişsiz koşullara rağmen, ayaklanan Müslüman gençlerin en kötü yaşadıkları ülke Fransa değil ve kundaklanan arabalar kendileri gibi göçmen ailelerin arabaları, otobüsler kendilerinin bindiği otobüsler, spor salonları, öğrenci yurtları tam da varoş gençlerinin yararına kurulmuş tesisler. İşte bu saptamadan öteye ayaklanmanın mantığı sorgulanıyor ve genel kanı, devletin uzun süredir eğitime verdiği önemi azalttığı, varoşlardaki otoritesini zayıflattığı ve göçmen gençleri başıboşluğa terkettiği yönünde yoğunlaşıyor.

Olayları "iç savaş" diye tanımlamaktan kaçınmayan ABD basını başta, tüm Avrupa basınında Fransa’da başlayan toplumsal yangının, hemen aynı sosyolojik parametrelere sahip AB ülkelerine sıçrayacağına dair yorumlar yapılıyor.

Sarkozy "Ayak Takımı" Dedi

27 Ekim gecesi, Clichy Sous Bois banliyösünden Livry Gargan’a futbol oynamaya giden 14 ila 21 yaş arası gençler, dönüşte koruma duvarlarını aşarak bir inşaata girdiler. Bölgeden aldıkları bir ihbar telefonu üzerine inşaata gelen polisin, kimlik kontrolü yapmak için durdurduğu gençlerden bazıları kaçmaya çalıştı. Polis, yakaladıklarını karakola götürürken, aralarında bir Türkün de bulunduğu üç genç, saklanmak üzere girdikleri elektrik trafosunda cereyana kapılarak ölürken, arkadaşlarını kurtarmak isteyen Metin adlı Türk genci de ağır yaralandı. Haberin duyulduğu civar varoşlarda Müslüman kökenli gençler, araba yakarak ve dükkanlara saldırarak ilk şiddet gecesini başlattılar. Kundaklamaların devam ettiği ve bir polisin ağır savaş silahıyla yaralandığı ikinci gece, olay yerine gelen İç İşleri Bakanı Nicolas Sarkozy, sokaktaki gençler tarafından yuhalanarak karşılanınca sinirlendi ve pencerelerinden bakan mahalle sakinlerine hitap ederek: "Bıktınız değil mi? Merak etmeyin bu ayak takımını temizleyeceğiz!" dedi.

"Ayak takımı" sözüyle polisle gençler arasında aynı gece çıkan taşlı sopalı çatışmada, güvenlik güçlerinin attığı bir sis bombasının, Ramazan ayı dolayısıyla gece geç vakit namaz kılan Müslüman göçmenlerle dolu ve mescit olarak kullanılan bir toplantı salonuna isabet ettiği iddia edildi. Sis bombasının mescidin içine patlamadan değil, patladıktan sonra düştüğünün ya da provokatörler tarafından getirilip bırakıldığının anlaşılmasına karşın, civar banliyölere "camiye saldırıldı" dedikodusu yayıldı ve duyulduğu her yerde, çocuk yaşta gençlerden oluşan gruplar ayaklandı. Şiddet dalgası Fransa’nın diğer büyük kent varoşlarına sıçradı.

Müslüman göçmen çocuklarının Paris varoşlarından başlayıp tüm Fransa’yı saran ayaklanması, isyancıları "ayak takımı" diyerek azdıran Nicolas Sarkozy’nin devlet adamlığı çapını da sorgulamaya açtı. Jacques Chirac’ın yerine cumhurbaşkanı adayı olacağı bilinen Sarkozy, varoşlarda oluşan devlet boşluğuna hep bir güvenlik sorunu olarak baktı ve polisiye önlemleri arttırmakla yetindi. Oysa kent merkezlerinden varoşlara kaydırılarak ‘yatakhane’ diye adlandırılan sosyal konutlara tıkılan ve ezici çoğunluğu Müslüman göçmenlerden oluşan bu nüfus, devlet tarafından toplumsal değeri sosyal yardımlara indirgeyen bir politikayla başıboşluğa terkedilmişti. Eğitim ihmal edilmiş, çoğu okulda düzgün eğitim yapılamıyor, öğretmenler taciz ediliyor, bazı semtlere polis giremiyordu. Yirmi yıl öncesine kadar "kızıl kaleler" olarak adlandırılan bu varoşlar, Komünist Parti belediyeler zamanında ideolojik de olsa gençleri yönlendirici etkinliklerin, derneklerin öne çıktığı bir toplumsal gösterirken, belediyelerin liberal sağ partilere geçmesiyle ideolojik anlamda dağıldı, kamu hizmetlerine ayrılan bütçeler kısıldı, gençlere yönelik etkinlikler masraflı diye durduruldu, tüm etnik ve dini cemaatler kendi hallerine terkedildi. Renklerinden ve Müslüman tınılı isimlerinden dolayı önce kent, ardından toplum dışına itilen ve işsizlik oranının korkunç düzeye vardığı bu bölgeler, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığının geliştiği, çalıntı malların depolandığı, her türlü suç işlenen yerler haline geldi. Eğitim düzeyi düşük ve öğretmenlerin bir an önce tayin olup kaçmak niyetiyle çalıştıkları okullardan başarıyla mezun olanlar bile, okulların düzeyi düşük ya da düpedüz ırkçı ayrımcılık yüzünden iş bulamıyorlar. Varoşlardaki patlama, uzmanlar tarafından uzun süredir beklenen bir tepkiydi. Ancak Fransız devleti, gençler sokağa dökülene değin sorunları görmezden geldi. Yirmi yıl sonra ancak çözüm verebilecek önlemleri, şimdi görüşüyorlar. Bu önlemlerin başında cumhuriyet değerleriyle eğitim, ardından fırsat eşitliği ve istihdam geliyor.

XS
SM
MD
LG