Erişilebilirlik

Orta Doğu'da Demokrasi ve Türkiye


Türkiye’nin laiklik geleneği ve uygulaması diğer Müslüman ülkeler için bir örnek olabilir mi?

Amerika’nın Sesi Yazarlarından Brent Hurd'ün çeşitli çevrelerde sık sık dile getirilen bu düşünce üzerine hazırladığı analiz:

Modern Türkiye’nin tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün yeri ve rolünün ne derece önemli olduğu bilinen bir gerçek.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün önderliğinde kurulurken dünya tarihinin bir Müslüman toplumda gerçekleştirilen en geniş kapsamlı laiklik programı uygulandı. Atatürk liderliğindeki Cumhuriyet hükümeti dini yasaların yerine laik medeni yasa ve cezasını uygulamaya soktu, hilafete son verdi. Atatürk, din ve siyasetin birbirinden tamamen ayrılmasının Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemli olduğuna inanıyordu.

Bugün Türkiye Müslüman dünyasında pek eşi görülmeyen çok partili ve laik bir demokrasi. Türkiye diğer Müslüman ülkelere bir örnek olabilir mi? Birçok gözlemci Türkiye’nin kendine özgü tarihi deneyimi nedeniyle bunun çok zor olduğunu düşünüyor.

Washington’daki partiler-üste araştırma kurumlarından Nixon Merkezi’nde uzman olan Zeyno Baran, Türkiye’nin deneyiminin model değilse bile bir ölçüde yol gösterici olabileceğini düşünüyor:

“Türkiye’den alınabilecek en önemli ders, dini siyasetten ayırmak. Nüfusunun çoğu Müslüman olan diğer ülkelerin hemen hemen hiçbirinde böyle bir adımı atmak mümkün olmadı. Türkiye’de bu, radikal bir reform süreci içinde gerçekleştirildi.”

Bugünlerde Türkiye’de bazı çevreler Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisinin İslam dinine ağırlık veren dünya görüşünün Atatürk’ün laiklik mirasını tehdit ettiği kaygısını taşıyor. Erdoğan ise görüşlerinin katı İslamcılık olarak tanımlanamayacağını ve kendi siyaset anlayışında dinin bir rolü olmadığını söyleyerek bu kaygılara cevap veriyor. Bu arada Erdoğan hükümetinin iktidara gelmesinden buyana kendinden önceki hükümetlere kıyasla çok daha geniş kapsamlı demokratik reformları gerçekleştirdiği de biliniyor.

Washington’daki Ulusal Demokrasi Vakfı’nda Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Yöneticisi olan Abdu El Kebsi, Türkiye’deki laiklik anlayışının uzun süre Orta Doğu’daki diğer Müslümanlar tarafından, “İslam karşıtı” olarak görüldüğünü ancak bunun değişmekte olduğunu söylüyor:

“Bölgede bir değişim yaşandığına ve Müslüman dünya görüşüne sahip bir kişinin siyasete girmesine izin veren laiklik anlayışının giderek daha çok kabul edildiğine tanık oluyoruz. Bugünlerde Türkiye’nin demokrasi modeli Orta Doğu’da daha çok takdir ediliyor.”

Ancak Abdu El Kebsi, birçok Arap ülkesinde, Türkiye’nin din’i, kamu yaşamında hiç kabul etmeyen bir laiklik anlayışına sahip olduğunu düşünen ve buna karşı çıkanlar olduğunu söylüyor. Uzmana göre bu kesimler, örnek olarak Türkiye’de kamu işyerlerinde kadın görevlilerin başları açık olarak çalışmaları şeklindeki kuralı gösteriyor ve bunu laikliğin aşırıya kaçması olarak görüyor.

Bazı uzmanlar da Türkiye’nin bir başka özelliğine dikkat çekiyor ve Türkiye’de laikliği koruyup kollama görevinin silahlı kuvvetlere verildiğini hatırlatıyor. Washington’daki Georgetown Üniversitesi’nde İslam Tarihi Profesörü olan John Voll ise Türkiye’deki sistemin hoşgörü ve çoğulculuğa da büyük değer verdiğini söylüyor:

“Türkiye, 1945’denberi çok partili ve rekabetçi siyasi sisteme sahip. Silahlı kuvvetler bile çoğulculuk ve çeşitliliğin önemli olduğunu ve Türkiye’nin bu şekilde daha güçlü olduğunu kabul ediyor. Türkler, iktidarda İslamcı bir parti olsa bile bu parti siyasi çoğulculuğu korumanın önemini kabul ettiği sürece bir tehlikenin sözkonusu olmadığını düşünüyor ve bu da Türkiye’den alınabilecek en önemli ders.”

Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde Türkiye programını yöneten Soner Çağaptay da laikliği koruma görevinin silahlı kuvvetlerin yanısıra diğer kurumlar tarafından paylaşıldığını söylüyor:

“Buradaki temel düşünce şu: Radikal İslamcıların ya da kökten-dincilerin demokratik sistemden yararlanıp kendi amaçları için kullanmasını önlemek üzere sistem sürekli gözetim altında tutulmalıdır. Herhangibir sistemde bu görev, silahlı kuvvetler veya Anayasa Mahkemesi ve kral tarafından yerine getirilebilir.”

Böyle bir ya da birkaç kurumun geniş yetkilerle sistemi gözetim altında tutma görevi yürütmesini eleştirenler var. Ulusal Demokrasi Vakfı’ndan Abdu el Kebsi, bir laik demokraside en iyi korumayı, canlı, sağlıklı bir sivil toplumun sağlayacağını söylüyor:

“Dünyada, sivil toplumların demokrasi ve laiklik için önce bir aracı ve sonunda da garantör haline gelmesi şeklindeki anlayış giderek güçleniyor. Mesela Fas’ta genç kral demokrasiyi destekleyen bir güç olarak görülüyor. Mısır’da sivil toplum ve demokrasi yönünde çok canlı gelişmeler var. Bu harekete öncülük edenlerin, insan hakları kuruluşlarında ya da kadın örgütlerinde çalışan kişiler olduğunu görüyoruz. Bundan 5 –10 yıl önce durum böyle değildi.”

Türkiye’nin laiklik deneyimi ve uygulamalarının diğer Müslüman ülkeler için olağan dışı hatta çok tartışmalı olduğunu düşünenler olsa da birçok uzman, bu deneyimin, Müslüman dünyasında demokratik reform hareketinin temel taşlarından biri olduğuna inanıyor.

XS
SM
MD
LG