Erişilebilirlik

'GAP'a Siyasi Destek Azalmış Görünüyor'


22 Mart 2005, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Su Günü ve Yaşam İçin Su On Yılı’nın başlangıcı olarak ilan edilmişti. Önümüzdeki on yıl içinde dünyada, temiz su kaynaklarına erişimin yaygınlaştırılması yolunda kaydedilen gelişmeler Birleşmiş Milletler tarafından izlenecek. Bu özel gün dolayısıyla, Türkiye’de, ülke tarihinin en büyük çaplı su projesi olan Güney Doğu Anadolu Projesi – GAP İdaresi Başkanlığını yaklaşık 13 yıl süreyle yürüten ve şu anda Amerika’da, Ohio Kent Üniversitesinde konuk profesör olan Olcay Ünver’le konuştuk.

AMERİKA’NIN SESİ: Dünya Su Günü’nde, Türkiye’nin en büyük su projesi olan GAP’ta gelinen nokta nedir?

ÜNVER: İki şekilde bakmak gerek. Birincisi GAP’ın fiziksel gerçekleşme durumuyla, bir de GAP’ın felsefi yaklaşımıyla değerlendirmek gerek. Özellikle 2003 yılında Uluslararası Tatlı Su Yılı ve bugün başlayan Yaşam İçin Su On Yılı bağlamında GAP’ın felsefi yönü için gayet olumlu şeyler söylemek gerekiyor. Sürdürülebilir kalkınma, su kaynaklarının verimli kullanımı, entegre su yönetimi planlaması, yönetişim, kadınların katılımı gibi konularda GAP son derece önemli mesafe aldı ve felsefi açıdan baktığımızda dünyadaki su projeleri içinde sadece en büyüklerinden biri olmakla kalmıyor, bütün bu çağdaş yaklaşımları uygulamaya geçirebilen, hayata geçirme potansiyeli taşıyan bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Bunu, bir de içinde bulunduğu bölgenin özgül durumuyla karşılaştırdığımızda daha da büyük önem kazanıyor. GAP deyince, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki su havzaları içinde gelişme ve değerlendirme potansiyeli bulunan tek havzadan, Fırat-Dicle havzasından bahsediyoruz. Öbür bütün havzalar, Nil’in Kuzey Afrika’daki bölümü de dahil olmak üzere, artık yeni gelişmeye kapalı durumda. Bütün Orta Doğu bölgesinde 60’lı yıllarda başlayıp 70’li yılların ortasında tamamlanan süreç artık bu bölgede suyu bitirdi. Dolayısıyla Türkiye çok önemli bir gelişme potansiyeline sahip bir su havzasını geliştirme durumunda. Bunu geliştirdikçe de elde edeceği getirilerin boyutları GAP’ın geçmiş yıllardaki getirileriyle ortaya kondu; Türkiye’nin hidro-elektrik enerjisinin önemli bir bölümü, tarımsal üretiminin hatırı sayılır bir bölümü bu bölgeden gelmeye başladı, gelir seviyeleri arttı, özel sektör ilgi duymaya başladı. Ama fiziksel gerçekleşmelere geldiğimizde, GAP’ın uluslar arası boyuttaki önemli yeri için söylediğim övgü dolu sözleri söylemek biraz zor.

AMERİKA’NIN SESİ: Bunu söylerken, GAP projesinin tamamlanması yolunda gelinen noktayı mı kastediyorsunuz?

ÜNVER: Evet. Buna da belki iki açıdan bakmak lazım. Biri Türkiye’nin genel durumu, yani konjonktürel durumu. Türkiye şu anda önemli yatırım yapabilecek kabiliyete sahip değil. Bu belki doğrudan GAP’tan kaynaklanan, GAP’a bakış tarzından kaynaklanan bir durum değil. Türkiye başka bölgelere de yatırım yapma kabiliyetinden yoksun son yıllarda. İkincisi de sanırım, zaman geçtikçe, özellikle son dönemde, GAP’ın önemi konusunda var saydığımız, nasıl olsa anlaşılmıştır dediğimiz, örneklerini de bolca gördüğümüz, siyasi olarak çok üst düzeylerde yaşadığımız destek artık fazla görülmez oldu. GAP’tan sorumlu siyasi merciler, projenin önemini anlamamış gibiler. Ya da görmezlikten gelip başka önceliklere odaklanmış gibiler. Bu ikinci bölüm tabii oldukça üzüntü veriyor.

AMERİKA’NIN SESİ: GAP’ın gerçekleşmesi açısından bir sorun varsa, bunun, büyük ölçüde, siyasi düzeyde GAP’a ilginin azalmasından, zayıflamasından kaynaklandığını söylüyorsunuz...

ÜNVER: Onun çok önemli bir neden olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de GAP gibi bir projede hala kamu sektörü yatırımları öncülük yapma durumunda. Ayrıca kamu sektörünü yönlendiren siyasi otoritenin önem vermesi ve bu önemi somut olarak göstermesi gerek ki, yerli ve yabancı özel sektör yatırımcıları da gelip bu bölgeye yatırım yapsın. Şu anda doğrusu, onu göremiyorum. GAP bölgesinde yapılan yatırımlar artık getirilerini sosyal ve kültürel alanlarda, özel sektör yatırımları bağlamında göstermeye başlamıştı. Şimdi bu ivmenin iyice yavaşladığını, neredeyse yeniden bir harekete geçme ihtiyacı doğduğunu görüyorum maalesef.

AMERİKA’NIN SESİ: Dicle ve Fırat, sınır öteki ülkelerin, Suriye ve Irak’ın da su ihtiyaçlarını büyük ölçüde karşılayan kaynaklar. GAP’ın bu uluslararası boyutları sizin görevde olduğunuz dönemde çok gündemdeydi. Irak ve Suriye’yle suların paylaşımı konusundaki ilişkiler şu anda ne durumda?

ÜNVER: Son dönemde duyulmuyor, söz edilmiyor. Bu sessizliği bir çözüme doğru gidildiği şeklinde yorumlamamak gerekiyor. Geçmişte şöyle bir kolaylığı vardı Türkiye’nin: Irak kapalı bir kutuydu. Tamamen kendine dönüktü, karar mekanizmaları son derece merkezi ve hantaldı. Dışarıyla ilişkisini sadece çok sınırlı alanlarda sürdürüyordu. Türkiye, GAP konusunda ya da Fırat ve Dicle’yle ilgili konularda daha çok Suriye’yle birlikte hareket ediyor ya da Suriye’yle karşı karşıya geliyordu. Benim GAP’ta olduğum dönemde bu konuda önemli bir mesafe aldığımızı düşünüyorum. Suriye Sulama Bakanlığıyla işbirliği konusunda bir protokol imzaladık. Şimdi bunun uygulamaya geçirilmesi lazım. Ama biraz daha genel olarak konuştuğumuzda bu sessizliğin arkasından bir hayli ses geleceğini düşünmeliyiz. Irak en son parlamentosunu topladı, anayasasını hazırlayacak, hükümetini kuracak ve bu hükümetin önemli gündem maddeleri arasında su konusu olacak. Daha önce zaten, Irak’a müdahalesinden, ilk andaki savaşın hemen arkasından gelen güvenlik sorunlarının hafiflemesinden sonra, Amerika Birleşik Devletleri de Fırat ve Dicle’nin ilgili ülkeler tarafından ilgili ülkeler tarafından ortaklaşa ve rasyonel yönetimi konusunda çalışacağını açıklamıştı. Bunun, önümüzdeki dönemde çok daha somut şekilde ortaya çıkacağını, gündeme geleceğini düşünmeliyiz. Türkiye’nin de bu yönelik hazırlık yapıyor olması gerektiğini düşünüyorum.

AMERİKA’NIN SESİ: Dünya Su Günü’nde Türkiye’nin genel olarak su kaynakları, ihtiyaçları konusunda en büyük önceliği neye vermesi lazım, hangi konularda en duyarlı davranması lazım?

ÜNVER: Dünya Su Günü bu yıl Dünya Su On Yılı’nın da başlangıcını işaretlemiş oluyor. Dünya Su On Yılı birkaç noktaya odaklanacak. ‘Daha yumuşak konular’ dediğimiz, yönetişim, kadınların karar verme mekanizmalarında yeralması, desentralizasyon (kararların merkezden değil, yerinde verilmesi) gibi konular, önümüzdeki 10 yıl içinde çok konuşulacak. Türkiye’nin bu konuda alması gereken mesafe var. Bunda hiç şüphe yok. Türkiye’de su kaynaklarının yönetiminin, planlama ve işletmesinin, Ankara’dan artık bölgelere doğru, havzalara doğru gitmesi gerekiyor. Konuyla ilgili tüm kesimlerin karar verme mekanizmalarına daha aktif ve resmen katılmalarını sağlayacak süreçlerin gelişmesi gerekiyor. Şans eseri, Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde Türkiye bunları yapmayı taahhüt etmiş durumda. AB’nin Çerçeve Su Direktifi’ni uygulamaya koymayı taahhüt etmiş durumda ve bu 10 yılın içinde de Türkiye bunları yapıyor olacak. Dolayısıyla burada şanslı bir örtüşme var. Yaşam İçin Su On Yılı’nın somut fiziksel odağında ise Dünyada 2 milyarın üstünde kişinin elde edemediği sanitasyon, 1 milyarın üstünde kişinin elde edemediği sağlıklı içme suyuna erişim gibi konular gündemde olacak. Türkiye’nin bu konulardaki eksiklerini de özellikle kırsal içme suyu anlamında, tamamlaması gerekiyor. Su kaynaklarını aktif olarak kullanmaya devam eden, onunla ilgili büyük projeleri gündemde olan bir ülke olarak Türkiye’nin, önümüzdeki Yaşam İçin Su On Yılı’nda çevre konularıyla da uluslararası gündemin içinde kendisini liderler, öncüler arasına sokabilmesi gerektiğini düşünüyorum.

XS
SM
MD
LG