Erişilebilirlik

15 Şubat 2005: Hariri Süikastinden Suriye Sorumlu Tutuluyor


Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta eski başbakan Refik Hariri’ye düzenlenen bombalı saldırı Amerikan gazetelerinde de geniş yankı buluyor. Yapılan yorumlarda ise, Suriye’ye yönelik suçlamalar dikkat çekiyor. New York Times, ülkenin en saygın politikacılarından biri olarak tanımladığı Hariri’nin Lübnan’daki Suriye egemenliğine karşı olduğunu hatırlatıyor. Gazete, bu saldırıya karşı gösterilecek en iyi tepkinin, Lübnan’daki Suriyeli askerlerin çekilmesi için Şam yönetimi üzerindeki uluslar arası baskının arttırılması olacağını savunuyor.

"Hariri’ye düzenlenen suikast, Şam yönetimine karşı çıkan Lübnanlıları korkutarak, geçici bir süre sessiz kalmaya zorlayabilir. Ama uzun vadede, bu süikastin sonucu, Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi yönündeki baskının artması şeklinde olmalıdır. Suriye birliklerinin Lübnan’a giriş gerekçesi olan iç savaş 1990’da sona erdi. Geçen yıl yaşanan olayların acı bir şekilde gösterdiği gibi, Suriye’nin varlığının asıl amacı, Lübnan’ın bağımsızlığını ortadan kaldırmaktır."

Boston Globe gazetesi de Şam yönetimini süikastin baş zanlısı ilan ederek, Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi gerektiğini savunuyor. Gazete, süikastin, Hariri’nin, Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi talebini açık bir şekilde dile getirmesinden sonra gerçekleştiğine dikkat çekiyor ve Hariri’nin ölümünden sonra yapılan gösterilerde de Şam yönetiminin suçlandığını vurguluyor.

"Belki de Hariri’nin öldürülmesiyle ilgili gelişmelerin en dikkat çekici yönü, Birleşmiş Milletler Temsilcisi Terje Loed-Larsen’in Suriye lideri Esad’la yaptığı görüşmeden birkaç gün sonra gerçekleşmiş olmasıdır. Esad’ı Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi yönündeki Birleşmiş Milletler kararına uyma konusunda ikna etmekle görevli olan Loed-Larsen, Esad’dan Mayıs ayındaki Lübnan seçimine karışmamasını talep etmişti. Eğer Hariri’nin öldürülmesi Esad’ın uluslararası topluluğa kendi işine bakmasını söylemesinin bir şekliyse, Birleşmiş Milletler de buna, Suriye askerleri Lübnan’dan çekilinceye kadar Şam’a yaptırım uygulama kararı alarak cevap vermelidir."

Irak’taki seçim sonuçlarını değerlendiren Washington Post ise, seçimden birinci çıkan Şiilerin istedikleri çoğunluğu sağlayamadığını ve laik güçlerin de yeni Irak meclisinde önemli bir güç oluşturduğunu belirtiyor. Şiiler ile Kürtlerin Irak tarihinde ilk kez yönetime geldiğini kaydeden gazete, yeni rejim açısından en büyük tehlikenin farklı gruplar arasında uyumlu bir çalışma sağlanamaması ihtimali olduğunu savunuyor.

"Ağustos ayında yeni anayasanın hazırlanmasını, Ekim ayında referanduma, Aralık ayında da seçime gidilmesini öngören yeni meclisin önündeki takvimi hayata geçirmek kolay olmayacak. İslam’ın yönetimdeki rolü gibi konularda bir uzlaşma sağlanması veya sadece sekiz ay içinde, Sünnilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde yeni anayasanın onaylanması hiç de kolay değil. İyimser olmayı sağlayacak tek neden ise Irak’ta yeni seçilen liderlerin, uzlaşmanın tek alternatifinin kargaşa olduğunu anlaması ve Iraklıların büyük bir çoğunluğunun kendi hayatlarını riske atarak onları desteklemeyi tercih ettiğini görmesidir."

New York Post da, Irak seçimlerini Amerika açısından mercek altına alıyor ve sandıktan çıkan sonucun Amerikan halkını memnun edecek nitelikte olduğu görüşüne yer veriyor. Seçimden birinci çıkan Şiilerin, üçte iki çoğunluk gerektiren bir çok konuda diğer gruplarla uzlaşmak zorunda kalacağını savunan gazete, bunun da Bağdat’ta teokratik bir yönetim kurulmasının önündeki en büyük engel olduğunu vurguluyor.

"Kısacası, seçim sonuçları, Bush yönetiminin de baştan beri istediği gibi, Irak’ta kapsayıcı ve temsil niteliği olan bir yönetim kurulacağını gösteriyor. Elbette bu, yönetimde, Washington’un en çok desteklediği kişilerin olması anlamına gelmiyor. Seçimler, çok zor olan bir siyasi sürece doğru atılmış ilk adımdı. Ancak hiç kuşku yok ki, Iraklılar doğru yönde ilerliyor. Irak halkı sorumluluğunu göstererek iradesini belirtti, hem de büyük bir katılımla. Onlardan daha başka ne bekleyebiliriz ki?"

XS
SM
MD
LG