Erişilebilirlik

Türkiye–AB İlişkisinde Müttefiklik Ruhu Zedelendi mi?


Türkiye'yle Avrupa Birliği (AB) ilişkisinde kısmi yumuşama sinyalleri verildiği bugünleri değerlendiren akademisyen Sezgin Mercan’a göre, Ankara–Brüksel hattında “müttefiklik ruhu” zarar gördüğü için sıkıntı yaşanıyor.

Başkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Sezgin Mercan, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in yarın Ankara’ya düzenleyeceği resmi ziyareti ve AB-Türkiye ilişkisindeki son durumu yorumladı.

Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan Mercan, Türkiye–AB ilişkisinde ve benzer şekilde Türkiye–Almanya ilişkisinde kritik dönemeçlerden geçildiği görüşünde. Mercan, Avrupa'yla Türkiye arasındaki ilişkilerde, geçmişten bugüne sorunlara farklı yaklaşımlar nedeniyle birikim oluştuğunu ve bu yüzden zaman zaman gerilimler yaşandığını söyledi. Son dönemdeki gerilimlerde Türkiye, AB ve Birlik lideri rolündeki Almanya ilişkilerinde müttefiklik ruhuna zarar verildiğini savunan Mercan, ilişkilerdeki NATO üyeliği dolayısıyla müttefiklik ruhu olması gerekirken bunun nasıl zedelendiğini şöyle açıkladı:

“NATO zemini, Türkiye'yle Almanya arasında müttefiklik ilişkisi gerekliliği getiriyor ama farklılaşmalar müttefiklik ruhunu zedeliyor. Mesela, anımsayalım Türkiye, NATO çerçevesinde Suriye iç savaşı kapsamında sınırlarını savunmaya yönelik destek talebinde bulundu. Ancak o savunma sistemlerinin Türkiye’ye yerleştirilmesi ve Alman uzmanlarca danışmanlık verilmesi sürecinde Alman parlamentosundaki tartışmalar Ankara’yı rahatsız etti. Alman parlamentosundaki tartışmalarda Türkiye’ye destek verilmesinde gönülsüzlük ortaya çıktı. Savunma sistemleri gönderildi, NATO çerçevesinde göndermek zorundalardı ama müttefiklik ruhu zedelendi. Şimdiki İncirlik Üssü tartışması gibi. İncirlik Üssü, NATO için coğrafi konumu, operasyonel kabiliyeti açısından çok önemli. Ama askeri uzmanlarca alternatifler tartışmasına neden olunması, Türkiye bakımından müttefiklik ruhu nedeniyle rahatsızlık yaratıyor. Bu tabii tartışmalar, konular politize olduğu için yaşanıyor. Siyasi iktidarlar değiştiğinde tartışmalar da değişebilir. Almanya ile Türkiye arasındaki en son gerilime yol açan İncirlik Üssü tartışmasında, ABD’nin de bu konuda nasıl bir tavır alacağını da görmek lazım. ABD–AB ülkeleri ilişkisinde de NATO çerçevesinde savunma harcamaları nedeniyle yaşanan tartışma da müttefiklik ruhunu etkiliyor.”

Türkiye-Avrupa ilişkisinde “bekle-gör” dönemi

Türkiye’nin hem Brüksel hem de Berlin'le ilişkilerinde müttefiklik bakımından güven sorunu yaşadığına işaret eden Mercan’a göre, ilişkilerde karşılıklı ihtiyaçlar devam ettiği için adeta “bekle-gör politikası” izleniyor.

Nisan ayındaki Malta Zirvesi’nde, AB içerisinden Türkiye'yle üyelik müzakeresini askıya alma taleplerine Almanya’nın karşı çıktığını anımsatan Mercan, yine de güven sorununun ortadan kalkmadığı düşüncesinde. Mercan, “Türkiye'nin de Brüksel'in de müzakere sürecinde ilerleme kaydetmek istediğini görüyoruz. Ama üyelik açısından olumlu bir gidişat olduğunu görmüyoruz. Yeniden ‘pozitif gündem’ yaklaşımı gündeme getirildi ve AB tarafından 12 aylık bir yol haritası ortaya koydu. Bu konuda AB pek söz etmezken Türkiye’nin dile getirdiğini görüyoruz. Mülteci krizi, terörle mücadelede işbirliği, sınır güvenliği, Gümrük Birliği’nin revizyonu gibi başlıklarda ilerleme bekleniyor. Bunun açıkça adı ‘bekle-gör politikası’. Taraflar arasında birbirlerine karşı duyulan bir güvensizlik var” diye konuştu.

Türkiye'yle AB arasında 2004 yılında üyelik müzakerelerine başlanmasıyla Ankara–Brüksel hattında yakınlaşma beklendiğini kaydeden Mercan, ancak ilerleyen yıllarda tersine gelişmeler olduğunu hatırlattı. Mercan, “2008 yılı, özellikle de 2010 sonrasında süreçler bambaşka bir tablo ortaya çıkardı, müzakere sürecinde Kıbrıs meselesi gibi kilitleyen noktalar yaşandı ve taraflar uzaklaşmaya başladı. Türkiye, AB’den uzaklaşma işareti sergileyince Brüksel tarafınca ‘pozitif gündem’ yolu devreye sokuldu. ‘Pozitif gündeme' geçiş aslında Türkiye ile yürütülmesi gerekli resmi üyelik müzakeresini bir başka yan yola taşımaktı. 2013 yılında Türkiye’nin ‘Geri Kabul Antlaşması’nı imzalanmasıyla vize serbestisi beklentisine girmesi de aslında ‘pozitif gündemin' sonucu oldu. Mesela mülteci krizi gibi başlığında hemen toplantılar yapıldı, güzel kareler verildi, anlık işbirliği yaşandı. Ama vize serbestisi konusu çözülemedi. Şimdi de Malta Zirvesi sorasında AB'yle Türkiye ilişkilerini gerginlikten uzak tutacak şekilde yine mülteci krizi, ekonomi ve terörle mücadele başlıkları gündeme alındı” dedi.

“AB–Türkiye ilişkisinde üyelikte ısrar gerilim yaratıyor”

Uluslararası ilişkiler alanında uzman Mercan’a göre, Ankara–Brüksel hattında mevcut ‘bekle–gör politikası’ ve ‘pozitif gündem’ gerekçesiyle anlık işbirlikleriyle AB–Türkiye ilişkisinde çözüme varılması zor.

AB–Türkiye ilişkisinde anlık gelişmelerden öte var olan normatif boyuta dikkat çeken Mercan, “AB’nin üyelik süreci için normları söz konusu. Dolayısıyla AB’ye üyelik için fasıllarda ilerleme kaydedilmeden sadece bu anlık krizlerde yapılan işbirliğiyle sonuca varılamaz. Türkiye'yle AB arasındaki ilişki artık normatif zemindeki nitelikli işbirliğinden uzaklaştı, anlık işbirliğine indirgendi. Krizler ötesinde ortak vizyonu besleyecek ilişki tipinden uzaklaşıldı. Bu durumda karşılıkla güven sorunu oluyor. Türkiye yeri geldiğinde ulusal hassasiyetle hareket ederim, işbirliğini askıya alabilirim diyor. AB ülkelerinden keza benzeri tepkiler geliyor. İlişkilerde aşırı politize olunduğunda gerilim oluyor. Üyelikte ısrar da AB'yle Türkiye ilişkilerinde gerilim yaratıyor” diye konuştu.

Son zamanlarda hem AB hem de Türkiye’nin ilişkiye daha gerçekçi yaklaştığını söyleyen Mercan, “AB’nin aday ülkelere verdiği en büyük ödüldür üyelik. Türkiye’nin AB’ye üyeliği, aslında yıllardır sürdürdüğü devlet politikası. Ama AB’ye üyeliğin olmayabileceğiyle ilgili siyasetçilerce yorum yapılmakta ve yavaş yavaş kamuoyunda bu anlayış oluşmakta. Dolayısıyla 12 aylık bir süreçte yeni bir işbirliği modeline kaydırılması da ortaya çıkabilir. Türkiye, tam üye olmayabilir ama AB'yle bazı konularda ortak hareket edebilir” görüşünü açıkladı.

Bu noktada Mercan, Türkiye–AB müzakere sürecinde üyelik aşamasına gelinse dahi Yunanistan ve/veya Kıbrıs’ın referandum engeli getirebileceğini hatırlattı. Bu ülkelerde Türkiye’nin AB’ye üyeliği için referandum yapılması ve “hayır” sonucu çıkması halinde tıkanma olacağını belirten Mercan, Kıbrıs sorununun ise her halükarda masada durduğunu anımsattı.

“Almanya'yla ilişkiler pragmatik zeminde”

Mercan, Almanya Dışişleri Bakanı’nın yarın yapacağı ziyareti de yorumladı. Almanya-Türkiye ilişkilerini pragmatik zeminde gördüğünü belirten Mercan, “Gerginlikler olsa da diplomatik ilişkileri koparma seviyesine gelmediğini görüyoruz. Çok ciddi meseleler olsa da karşılıklı görüşmeler olması olumlu. Ama içten içe birikmiş gerginlik var, sorun yumağı var” tespitinde bulundu.

İncirlik Üssü meselesinde ise taraflarda görüş farkı olduğunu kaydeden Mercan, yarınki Gabriel’in Ankara ziyareti için “NATO Zirvesi kapsamında görüşme sonrasında Almanya Federal Cumhuriyeti’nin sistemi nedeniyle Alman parlamenterlerce İncirlik’in ziyaret edilmesi gerektiği tepkisi gelmişti. Türkiye’nin ise ‘Alman parlamenterler kim?’ yaklaşımı var. Bununla ilgili bir ilerleme olacak mı bunu görmek gerekli. Türkiye terör unsurlarına, yandaşlarına sempatiyle yaklaşan Alman parlamenterler de gelebilir mi diye hassasiyet gösteriyor.Türkiye ‘eğer objektif tutum içerisinde ziyaret gerçekleştirebilecek olan varsa onları kabul edebiliriz’ diyor” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin güvenlik politikaları ve ulusal hassasiyetler devreye girdiğinde Avrupa ülkeleriyle görüş ayrılığı yaşadığını söyleyen Mercan, ancak Ankara'yla Berlin’in ekonomi, Türk nüfusu gibi gerekçelerle ilişkileri pragmatist zeminde yürümek zorunda olduğunu dile getirdi. Bu nedenle de Mercan, ikili ilişkilerde reel politik yaklaşımlar sergilendiğini ve siyasi gerilimler olsa da ilişkilere devam edildiğini sözlerine ekledi.

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

STÜDYO VOA

Trump’a ‘sus payı davası’ öncesinde konuşma yasağı – 27 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG