Erişilebilirlik

Mazlum-Der’de ‘Kürt Sorunu’ Çatlağı


Türkiye’nin en büyük insan hakları kuruluşlarından olan Mazlum-Der’in, Kürt sorununa duyarlı ve bu konuda raporlar hazırlayan, çoğu Kürt illerinde bulunan 16 şubesi kapatıldı. Şubeler, kayyum tarafından toplanan olağanüstü kongrenin kararıyla kapatıldı

Kısa adı Mazlum-Der olan İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nde 16 şubenin kapatılmasıyla sonuçlanan süreç geçen yıl başladı.

Türkiye’nin batı illerindeki bazı şubeler olağanüstü genel kurul toplanmasını talep ederek 192 delegeden imza topladılar. Ancak bu girişime başka şubelerden itiraz geldi.

Bir taraf, kongre toplanması için delege sayısının, diğer taraf ise üye sayısının baz alınmasını gerektiğini savunuyordu.

Şubeler arasında başlayan tartışmalar mahkemeye taşındı. Mahkeme önce, tüzük gereği üye sayısının bazı alınması gerektiğini söylese de, dosyayı bilirkişiye gönderdi. Bilirkişi ise delege sayısının baz alınarak kongre yapılabileceği yönünde rapor hazırladı.

Raporun mahkemeye ulaşmasının ardından, mahkeme kongre isteyen grubun lehine karar verdi. Kararın ardından Mazlum-Der’e kayyum atandı. Bu sırada mahkeme kararına istinaf mahkemesinde itiraz edildi. Mahkeme itirazı karar bağlamadan, olağanüstü kongre kararı alındı.

Bugün toplanan olağanüstü kongreden önce, birçok şube ve mevcut yönetim kurulu ortak bir bildiri yayınlayarak, kongreyi protesto etti.

Kongrede mevcut Genel Başkan Ahmet Faruk Ünsal’ın yerine Ramazan Beyhan seçildi.

Kongrenin aldığı kararlardan biri de protestocu şubelerin kapatılmasıydı. Kongre, 24 şubesinden 16’sini kapattı. Kapatılan şubelerin 12’si Güneydoğu’da bulunuyor. Bu şubelerin ortak özelliği ise, Kürt sorunu konusunda duyarlı olmaları ve bölgedeki hak ihlallerine ilişkin sık sık rapor hazırlamalarıydı.

Kapatılanlar arasında bulunan Diyarbakır Şubesi yöneticilerinden Reha Ruhavioğlu, itiraz sonucu beklenmeden kongre toplandığını söyledi.

Amerika’nın Sesi’ne konuşan Ruhavioğlu, itiraza olumlu yanıt verilmesi halinde, kongre kararlarının geçersiz olacağını savundu. Ruhavioğlu kararı şöyle değerlendirdi:

”Çatışma süreci başlamadan önce toplum biraz iktidarlardan uzakta değerlendirme yapabiliyordu. Çatışma süreci yeniden başlayınca, toplum tekrar kutuplaşmış kanaat üzerinden gitti. Bu esnada raporlarımız iki tarafı da rahatsız etti. Silvan raporuna PKK karşı çıktı, Cizre raporuna cumhurbaşkanı parmak salladı.

Bunun üzerine kendi içimizden itirazları yükselmeye başladı. Raporlara beraber gidelim, görelim yazalım dediğimizde gelmemeyi, katkı sağlamamayı, tartışa sürecinde katkı sunmamayı tercih etti bu arkadaşlar. Kürt meselesinde tuttuğumuz raporlar, hükümet kadar bu arkadaşları da rahatsız etti. Mesela bir toplantı yaptık, hangi rapor sizi rahatsız etti, konuşalım dedik. Üzerinde mutabık olunmayan tek bir rapor vardı, geri çektik. Mesela biz PKK’ye ‘Self determinasyon hakkını silahla talep edemezsiniz’ diyoruz. Bu arkadaşlardan biri ‘self determinasyon hakkını meşru göremezsiniz’ diyor. BM meşru görmüş, Türkiye kendi imzaladığı anlaşmalarla meşru görmüş. Sen sivil bir insan hakları örgütü olarak nasıl gayrı meşru görebilirsin?

İnsan hakları mücadelesinin sahası Kürdistan’dır. Burada 12 şubemiz kapatıldı. Biz Kürt meselesi başat olmak üzere insan hakları dili üzerinde anlaşamıyoruz. Bu arkadaşlar bizi çeşitli ithamlarla suçluyorlar. Biz her seferinde, hukuk üzerinde, somut örnekler üzerinde tartışalım diyoruz. Biz buna ilkesel ayrışma diyoruz. Kürt meselesinin birinci başat okuduğu ilkesel bir ayrışma diyoruz. Çünkü bugün kapatılan şubeler arasında Sakarya, Kocaeli, İzmir şubeleri var.

İnsan hakları meselesine ilkesel bakan arkadaşlarla, konjonktürün etkisinde kalan arkadaşlar ikiye ayrılmış durumda. Mazlum-Der’i, mahkeme farklı bir karar vermezse, gayrimeşru şekilde ele geçirmiş oldular. İnsan hakları mücadelesi Mazlum-Der’le başlamadı, onunla da bitmez. Biz bölge şubeleri, ilkesel davrananlar olarak, kendi aramızda istişareler yapıp, hukuki süreci takip ederken, bir yandan da nasıl bir insan hakları mücadelesi veririz buna bakacağız. Bu moral bozucu bir süreç ama insan hakları mücadelesini bitirecek bir süreç değil.”

STÜDYO VOA

Trump’a ‘sus payı davası’ öncesinde konuşma yasağı – 27 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG